Arama:

Diyetler Neden Başarısız Olmaktadır?

Gıda bilimi çok karmaşık, akılda tutulması zor ve binlerce çeşidi, milyonlarca kombinasyonu olan karmaşık bir bilimdir. Bu karmaşıklık ve detaylar konuyu zorlaştırmakta, gıda ve beslenme mesleği uzmanları olmayanların günlük hayatlarını zorlaştırmaktadır.

Gıda bilimi ve meslekleri ile uğraşan profesyoneller de bu bilimi insanlara anlatarak, her şeyi tariflere, oranlara, tartılara, hesaplama araçlarına çevirmektedir. Gıda ve beslenme evreninin çeşitlerini, oranlarını, kombinasyonlarını ve etkileşimlerini insanlara yüklemeye çalışarak bu işi eziyete, hayranlığa, acı çekme sevincine ve Stockholm sendromuna çevirmektedirler.

İnsanlar, kalori sayacağım, kibrit kutusu ölçeceğim, şu kadar gram bundan, bu kadar gram ondan yiyeceğim, 4 kere, 6 kere, 8 kere yiyeceğim, ana öğünü aldım, ara öğünü aldım gibi gibi günlük hayat pratiğini normal dışı bir şekle getirmektedir. Tamamen beslenme ve onun düzeni üzerine bir yaşam güdüsü kurmaktadırlar. Bu yöntemler de, bilinçaltı ve subliminal etkileşimlerde hayatın temelini beslenmeye odaklanmaktadır. İnsanlar beslenme ve diyet merkezli yaşamaya, bu hesabı ve “çooook” önemli konuyu bırakır ise hayatının zehir olacağı bilinci ile kısır döngüye girmektedirler. 

Bilinçaltında giderek daha da önemli ve büyük imajlara sahip olan beslenme içgüdüsü belli bir süre bilinç kontrolü ile engellenmekte ve dizginlenerek doğru hedefe ulaşma çabası sürmektedir, ancak bilinçaltı etkileşimin kötü yönlendirmesi hemen her zaman bilince galip gelmekte ve rebaund dediğimiz büyük dip dalgası arkadan gelip her şeyi süpürüp atmaktadır.

Çünkü insan beyni ve düşünce sistematiği iç içe geçmiş katmanlar, soyut ve somut etkileşim ile karar ve yorum mekanizmalarına sahiptir. Bunların bir kısmı bilinç ve uyanıklık halinde çalışır. Büyük kısmı ise buz dağının altı gibi bilinç dışı, gerçek ve sanal alem bileşiminde, bir birini tetikleyen iç dalga ve dip dalga prensipleri ile çalışır.

İnsan beyninde bu mecralarda ve iletişim alt yapısında harf, alfabe, söz dizinleri kullanılmayıp imaj, obje, hareket  kaydı yöntemi kullanılmaktadır. Yani; fotografik ve sinematografik bir kayıt ve düşünce sistemine sahip beyinler kullanmaktayız. Bu şekilde tüm duyu sistemleri ile gerçek ve subliminal her türlü mesaj ve etkileşime açık insan bilinci diyetografik ve kalorigrafik mesajlarda yanılgıya düşmektedir. Çocuklara “şunu yapma, bunu sakın yapma” mesajlarının ters algı yaratması gibi, diyetografik-kalorigrafik mesajlardaki sınırlayıcılar da bilinçaltı ve haz mekanizmasını daha da coşturmaktadır. Adeta bilinç katmanını, bilinç duvarını yıkmaya çalışan coşkulu bir sele dönüşmektedir. Bu diyetografik ve kalorigrafik mesajlarda ne kadar uzama ve güçlenme oluşursa barajın dayanıklığı değil selin şiddeti artmaktadır.

Limon gören kişinin ağzının sulanması, şeker ve çikolata gören çocuğun heyecanlanması, zil çalınca Pawlow deneklerinin salyasının akması gibi, buz dağının su altındaki kısmı kıpırdanmaya, parçalanmaya, kendini çıldırtmaya başlamaktadır.

Bir yanıt yazın